Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şu şekilde:
"Hem Kültür ve Sanat Kurulumuz hem de Aile Bakanlığımız, kendi alanlarında son derece verimli, başarılı ve ufuk açıcı işlere imza atıyor. Dün başlayan ve bugün kapanış merasimini icra ettiğimiz Aile ve Kültür- Sanat Sempozyumu işte bu çalışmalardan biridir.
İki gün boyunca düzenlenen altı oturumda, akademisyenlerimiz, bağımsız araştırmacılarımız, uzmanlarımız ve daha pek çok katılımcı bildirilerini tebliğ etti.
Dijital kültürden sanat ve medyaya, aile içi iletişimden nüfus politikalarına, kentleşmeden aile sağlığına geniş bir renk paletinde birçok konu burada tartışıldı. Bu tartışmaların aile kurumumuz ve gençlerimiz başta olmak üzere ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Akademik toplantılarda yapılan tespit ve teşhisler elbette önemlidir. Teorik ve kuramsal çerçevenin iyi çizilmesi, tartışmaların sağlam bir zemine oturması kuşkusuz çok mühimdir. Fakat tüm bunlardan önemlisi, tüm bunlardan hareketle somut ve uygulanabilir neticeler, çözümler elde etmektir.
Sempozyum kapsamında yapılan değerlendirmelerin, yeni ve yenilikçi uygulama örnekleri bakımından emsal teşkil etmesini diliyorum.
Aile ye baktığımızda milleti, millete baktığımızda da onu meydana getiren medeniyeti görüyoruz. Bu yönüyle aile kimlik ve kültürün yaşatıldığı, milli ve manevi değerlerin muhafaza altına alındığı ve bu değerlerin nesilden nesle aktarıldığı bir okul hükmündedir.
Aile mektebinden yetişen bireyler ne kadar bilgili ne kadar şuurlu olursa toplum da o kadar güçlü olur.
Bireyi güçlendirmeden aileyi, aileyi güçlendirmeden de milleti ve devleti yaşatamazsınız. Bunun için her fırsatta ‘kamil insan huzurlu aile, güçlü millet’ diyoruz. Eğer müreffeh bir ülke olarak geleceğe emin adımlarla yürümek, çağa ve dünyaya yön vermek istiyorsak bu silsileyi özenle korumamız gerekiyor. Hepimize bu anlamda önemli vazifeler düşüyor.
Tıpkı aile gibi kültür ve sanatta bizi ve değerlerimizi yansıtır. Millet olarak dünyaya ve ötesine bakımızı, bizi biz yapan hasletleri anlatır. Kuşaklar ve insanlar arasında bağ kuran, bu yönüyle devamlılığı sağlayan alanların en başında kültür ve sanat gelir. Bu noktada dünyanın imrenerek baktığı bir birikimin sahibiyiz.
Aileye dönük çalışmalarımızı, kültür ve sanatla beslemeye, Türkiye Yüzyılı’na giden yolun kilit taşlarını döşemeye devam ediyoruz. Gerek bakanlıklarımız gerekse kurum ve kuruşlarımız, risk önleyici ve çok boyutlu bir yaklaşımla hareket ediyor.
Küresel kapitalizmin yeni cepheler açtığı, küresel emperyalizm ve dijital kuşatmanın dünya genelinde şiddetini artırdığı dönemde aile kurumunun adeta üzerine titriyoruz. Sosyal medya ve dijital mecralarda aileyi, toplum yapımızı ve mukaddes değerlerimizi hedef alan içerikleriler etkin şekilde mücadele ediyoruz.
Nüfusumuz artıyor fakat nüfus artış hızımız azalıyor. Toplam doğurganlık oranı, nüfusun kendini yenileme seviyesinin altında gerçekleşiyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre, geçtiğimiz yıl ölçülen toplam doğurganlık hızı 1,48’dir. Bu oran nüfusun kendini yenileme düzeyi olan 2,10 bandının çok altındadır.
Geleceğimiz açısından alarm zilleri çok yüksek sesle çalışıyor. Bu ülkenin istikbalini düşünen hiç kimse buna kayıtsız kalamaz.
2022 verilerine baktığımızda istihdamda olan kadınların toplam doğurganlık hızının 1,38, istihdam sürecinde yer almayan kadınların toplam doğurganlık hızının ise 1,72 olduğunu görüyoruz. Yani çalışma hayatının doğurganlık hızı üzerinde sınırlı bir etkisi olduğu, istihdamda olmayan kadınların ise çocuk sayısının düştüğü ortaya çıkıyor. Bundaki temel etken, şehirde kadınların giderek daha fazla yalnızlaşmasıdır. Beyler alınmasın, kusura da bakmasın ama kadınlar çocuk yetiştirme noktasında çoğu zaman eşlerinden gerekli desteği göremiyor. Yükün büyük bir bölümü maalesef kadınların omuzlarına yükleniyor.
Çocukların kendisiyle birlikte ailesine, topluma ve insanlığa faydalı birer fert olarak yetişmesinde anneler kadar babalara da sorumluluk düşüyor. Bilimsel araştırmalarda, ebeveynlerin çocuklarına ortak ilgi göstermesinin, eğitim ve öğretimin yanı sıra hayatın her alanında başarı düzeyini artırdığını gösteriyor.
Evlat sahibi tüm babalarımıza, eşlerine daha fazla yardımcı olmaları, daha fazla destek olmaları, özellikle çocuklarıyla daha fazla nitelikli zaman geçirmeleri ağrısında bulunuyorum.
Veriler bize gençlerimizin artık daha geç yaşlarda evlenmeyi tercih ettiğini gösteriyor. 2024’te evlenme yaşı kadınlar için 25,8’e, erkekler için ise 28,3’e yükseldi. Boşanmaların üçte biri evliliğin ilk beş yılı içerisinde meydana geliyor.
Toplum olarak giderek daha fazla bireyselleşiyor, bunun sonucu olarak da daha fazla yalnızlaşıyoruz. 2008’de dört kişi olan ortalama hane halkı büyüklüğü, 2024’te 3 bin 11 kişiye geriledi. Aynı şekilde yalnız yaşayan fertlerden oluşan tek kişilik hane halkı oranı son 8 yılda 5 puan artarak yüzde 20’ye çıktı.
Kırdan kente göçün yanı sıra neoliberal kültür ile teknolojinin de etkisiyle hayatımızın her alanında köklü değişimler meydana geliyor. Aile mahremiyeti ve aile birlikteliği daha önce olmadığı kadar zemin kaybediyor.
Evlenecek gençlerimize yılbaşından itibaren daha yüksek tutarda destekler vereceğiz. Doğum yardımlarımıza da aynı şekilde ivme kazandırdık. 2026-2035 yılları arasını kapsayan seneyi yani önümüzdeki 10 seneyi ‘Aile ve Nüfus On Yılı’ olarak ilan ettik.
Türkiye Yüzyılı hedeflerimiz doğrultusunda bu çalışmaları daha da etkin, kararlı bir şekilde sürdüreceğiz."
Hibya Haber Ajansı